“Sana bir kalp krizi kadar yakınım.” Ona söyleyebileceği yalan olmayan her şey son derece saçma ve can sıkıcıydı. Fakat o kadar çok alkol tükettiğiniz gece eğer bir yolunu bulup sızamazsanız ayılırken içinde bulunduğunuz ruh hali tüm yalanlardan ve rutinlerden tiksinen bir ruh hali olabilir. “ Hiçbir şekilde harekete geçmemenin sebebini merak ediyorum, korkuların cesaretinden daha büyük olduğu için mi yoksa yaşamakta senin için yorgunluk anlamına mı geldi?”. Tüm durağanlığın açıklaması bunlardan biriydi şımarık bir yılgınlık içindeki tembellik yada korkaklık. “Eskiden ölümden bile korkmazdın oysa şimdi gökdelenlerden aşağı bakarken tedirginliğini seziyorum”. Ne diyebilirdi ki çok büyük bir potansiyeli vardı ama bunu algılayamadığı ve küçük egosu ile peninsin arasında her şeyi batırdığını anlatmasının bir yolu yoktu. “Eskiden başarılı insanları taklit ederdin şimdi eğlenen insanları taklit ediyorsun sırada ne var ?”. Kendine ait hayallerin gerçekleşme olasılığı yeterince küçük olursa insanın başkalarının taklidini yapar. Aslında bu olasılıkları bu denli küçülten kişi yine kendisi olduğunu hatırladıkça, geleceğini ziyan etmişti neredeyse ve şu anda ki durağanlı bu durumu kurtarma yönündeki küçük olasılıkları öldürmekteydi. Bir cevap için açılan dudakları önce titredi sonra seslendirdi “ İnsanların gerçek olarak kabul ettikleri statiğe dahil değilsin yani benim dışımda ki tüm insanlar için yoksun, varlığına dair bilgim onlar için inanç seviyesinde başka bir değişle senin varlığın beni onların önünde akıl hastası durumuna düşürüyor fakat sen varsın ve benim kurtulamadığım gerçeklikten muhafsın, nasıl olurda beni sorgularsın ki ?”. Onun varlığını algılamasını sağlayan zihninin çok uç ücra bir köşesindeki düşünceydi ve bu konuda konsantre olmak en iyimser tarifle deliliğin sınırında olmak, akli dengesizliğin kokusunu almak gibiydi. Söylediklerinden sonra onun varlığı tepki verdi sanki var oluşu titremiş gibi bir şeydi bu. “Eskiden bende insandım tıpkı eskiden senin insan olmadığın gibi.”. “Bu söylediklerin üzerine kafa yormamızın hiç anlamı yok sen insan olmayı hatırlamıyorsun bende kaos olmayı.” Kaosun varlığı tam olarak varlık denemezken ve kesinlikle durağan değilken kaotik harketliliğinin dışında ki durumları tepkileriydi ve son söyledikleri üzerine yavaşça dalgalandı. Bu dalgalanma akli dengesizliğin getirebileceği her türlü sapıklık ve gaddarlığın pis ruh hallerinden ufak bir tat taşıdı zihnine. Öğürdünüzde azınıza gelen tat gibi sadece bunu zihninin içinde yaşıyordu. “Yinede kaos olduğunu biliyorsun ve insan haline gelmenden kaynaklı bildiğin daha bir sürü şeyi dile getiremiyor yada netleştiremiyorsun ki özünde kaos olduğun için aslında bir netlik arayışı içinde değilsin, tıpkı benimde insan olmak konusundaki özümü bütünüyle kaybetmemem gibi ve bu beni …”. İletişim methodları vokal bir dil değildi ama benzer nüansları vardı son kelimeleri bağırmaktan çığlığa doğru dönüşürken varlığı son buldu gitmişti. Gözlerini tekrar odanın içine odakladı masası sandalyesi bilgisayarı… Kimlik arayışı herkesi çok farklı cevaplara itebilir ve bulduğunuz doğru cevap kimi zaman sizi kelimelerle dile gelmeyen çok daha karmaşık sorulara götürebilirdi. Tuğrul kim olduğunu ararken bir gün zihninin hem ona ait olan hemde bir şekilde bir yerelere açılan bir köşesini fark etti. İşte o zaman anlamıştı. Hiçbir şey normal gözükmüyordu her zaman bir zayıflık vardı kendini her zaman zayıf ve güçsüz hissediyordu sanki birileri tüm gücünü çekmiş gibi ama hiç yorgun değildi yada hasta ve zayıf bir çocukta değildi. Bir zamanlar birileri olması gerektiğine karar verdi çok başka yerlerde çok başka birileri ve ne kadar zaman önce olduğunu düşünmeye çalıştığında zaman konusundaki algısızlığının ötesinde bir varoluşu olduğunu anladı. Zamanı algılayamıyor olabilirdi her insan gibi ama o çok uzun zamandır vardı nerdeyse sonsuzluk kadar eski zamanlardan beri. Sonlu yada sonsuz bu evren dışında sonsuz sayıda daha evren vardır ve hep oldular kimileri artık yok ve kimileride eskiden yoktu ve bu değişim sürekli devam eder ama neredeyse bu değişim kadar eskiden zamanın başlangıcında henüz Tanrı kendi ismini anmamışken o doğmuştu. O ve halkı sayıları çok azdı hiç inançta hiçbir medeniyette ve evren de bilerek isimlendirilmediler ve varlıklarını sadece Tanrı biliyordu. İlahi seneryoların geçerli olduğu evrenlerdeki ilahi güçlerin bile onlar hakkında bilgisi yoktu. Tanrı bir varoluş nefs ederken tabiri caizse o esnada saçmalanmışlardı. Onlar kaostu , kaderleri yoktu, güçlerinin sınırları yoktu , iradeleri özgürdü fakat aynı zaman hiçbir arzularıda yoktu. Kaosların hiçbiri hiç bir şey arzulamaz hiçbir düzene tabi olmaz. Bir şey istemenin ne demek olduğunu bilmezler kendilerinin durağan sandığı varoluşlarını tanrı evrenlerine serpmiştir ve bir çok evrende bir çok medeniyette şans zannedilen ilginç olasılıkları etkilemişlerdir. Hiçbir şey istemeyen varoluşlar oldukları ve çok güçlü oldukları için her şeyi etkilemişlerdir ama hiçbir şeyi etkilemek için yapmamışlardır. Onlar Tanrının sonsuz varoluşundan birindeki sonsuz sayıdaki evrenin bir kısmındaki düzeni bir kurgu olmanın ötesine taşıyıcak belirsizlikleri sağlayan kaostular onlar kaostu.